
Osmanlı’nın Mübarek Kokusu: Udi Hindi
mailto:ozlemparladı@rvpress.com.tr.
Osmanlı’nın Mübarek Kokusu: Udi Hindi
Eski aktar dükkânlarının raflarında saklı duran, odunsu kokusuyla insanın içine işleyen bir kök vardı: Udi hindi. Osmanlı’da bu bitki sadece bir şifa kaynağı değil, aynı zamanda bereketin, sağlığın ve huzurun kokusuydu.
Udi hindi, Osmanlı eczahanelerinde sıradan bir bitki olarak değil, adeta “mübarek bir emanet” gibi yer alırdı. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerinde övülmüş, şifa kaynağı olarak tavsiye edilmişti. Bu nedenle saray hekimlerinden taşra halkına kadar herkesin gözünde kıymeti başkaydı.
Sarayın ihtişamlı eczahâne-i hümâyun’unda udi hindi, soğuk algınlığına çare hazırlanan şurupların, bağışıklığı güçlendiren macunların vazgeçilmez parçasıydı. Ama yalnızca hekimlerin elinde değil, halkın günlük yaşamında da kendine yer bulmuştu. Anadolu’nun köylerinde anneler, çocuklarının öksürüğünü dindirmek için udi hindi tozunu bal ile karıştırır, evlerde tütsü niyetine yakılarak hem güzel koku yayılır hem de “nazardan korur” diye inanılırdı.
Bir de işin ticari yönü vardı. Osmanlı topraklarında yetişmeyen udi hindi, Hindistan’dan, Tibet’ten kervanlarla gelirdi. Yol boyu değerlenen bu kök, İstanbul çarşısına ulaştığında altın değerinde sayılırdı. Hem ilaç hem tütsü hem de koku yapımında kullanıldığı için aktarlarda en çok aranan ürünlerden biriydi.
Kısacası udi hindi, Osmanlı kültüründe yalnızca bir bitki değil, sağlığın, kokunun ve inancın birleştiği bir semboldü. Belki bugün aktarlarda toz halinde görüp sıradan sanıyoruz ama bir zamanlar onun kokusu saray koridorlarında, Anadolu evlerinde ve halkın duasında dolaşırdı.