Osmanlı’nın Kahraman Deve Dikeni
Dikenli görünüşüyle “dokunma bana” diyen bir bitki düşünün… Ama işin ilginci, Osmanlı’da bu dikenli dost karaciğerin sadık kahramanı olarak bilinirdi!
Evet, konuştuğumuz bitki deve dikeni (nam-ı diğer “Sütlü Diken” veya “Meryem Dikeni”). Osmanlı hekimleri ve saray eczaneleri, eczahane defterlerine bu bitkinin reçetelerini özenle kaydederdi. Karaciğer ve safra sorunlarından, böbrek taşlarına; hatta kadınların adet düzensizliklerine kadar pek çok derdimize şifa olduğu düşünülürdü.
Nasıl kullanılırdı peki? Tohumları öğütülür, şerbet veya macun hâline getirilir, hatta bazı kaynaklarda yağ ve tentürü bile hazırlanırdı. Yani dikenli görünümüne aldanmayın, içi son derece cömert!
Hatta öyle ki halk arasında “Meryem Ana Dikeni” olarak da anılırdı. Rivayete göre, İsa’yı doğurduktan sonra Meryem Ana’nın süt damlaları toprağa düşmüş ve işte o damlalar deve dikenine hayat vermiş. Dikenli ama şifalı, koruyucu ama yardımsever… Osmanlı halkı bu bitkiyi öyle benimsemiş ki, her eczahane defterinde mutlaka bir reçetesi yer alırmış.
Kısacası, deve dikeni Osmanlı’nın sadece tıbbi değil, kültürel bir hazinesi de. Çayını demleyin, tohumunu macun hâline getirin veya doğal takviye olarak kullanın; hem karaciğeriniz hem de tarih bilginiz size teşekkür edecek!