Şırnak’ın Cizre ilçesinde, halkın özyönetim taleplerine karşı 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının üzerinden tam 10 yıl geçti. 79 gün süren bu yasağın ardından, bebek, çocuk, kadın ve yaşlıların da aralarında bulunduğu 288 kişi yaşamını yitirdi. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, hayatını kaybedenlerin 177’si bodrumlarda katledildi. Ancak, bu süre zarfında kaybolan 14 cenaze hâlâ bulunamadı ve aileleri, sonuçsuz kalan soruşturmalar karşısında büyük bir acı içinde bekliyor.
Cenazelerin Akıbeti ve Ailelerin Talepleri
Yasağın ardından, birçok cenaze aylarca teşhis edilemedi ve ailelere uzun süre teslim edilmedi. MEBYA-DER verileri, aradan geçen yıllara rağmen kayıp olan cenazelerin isimlerini ve durumlarını ortaya koymaktadır. Feride Yıldız, Mardin Çelebi, Hacer Arslan, Osman Gökhan, Hüseyin Derviş, Servet Aslan, İdris Susin, Ali Aslan, Cemal Pürlek, Emrah Aşkan, Sercan Uğan, Mustafa Keçanlu, Emrah Aşkın ve Sakine Durmiş’in cenazelerinin hâlâ kayıp olduğu bildirilmektedir. Aileler, 'Bir kemik parçası bile olsa versinler, bir mezarı olsun' diyerek yetkililerden yanıt bekliyor.
Soruşturmaların Sonuçsuz Kalması
Sokağa çıkma yasağının ardından başlatılan soruşturmaların büyük çoğunluğu sonuçsuz kalmıştır. 70 dosya için savcılık takipsizlik kararı verirken, yapılan itirazlar da Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından reddedilmiştir. Beş dosyada “daimi arama” kararı verilmiş, ailelerin başvuruları neticesinde 54 dosya Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. 16 dosya ise hâlâ bekletilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nden sonuç alamayan aileler, 52 başvuruyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımıştır. 25 dosyada ise soruşturma 10 yıldır sürüncemede kalmıştır.
Yaşanan Acılar ve Kayıp Ailelerin Hikâyeleri
Kayıp cenazelerden biri olan Hacer Arslan’ın annesi Hizne Arslan, 10 yıldır kızından haber alamayan ailelerden biridir. Hizne Arslan, yasak döneminde kızı Hacer ile oğlu Mehmet Sait ve kardeşi Mehmet Selim Turay'ı kaybetti. Hacer, Cizre Belediyesi’ne bağlı Bişeng Sağlık Kabini’nde çalışıyordu. Aile, evleri yıkılınca yakınlarının yanına sığınmış ve Hacer ile son görüşmesini yasağın 35. gününde gerçekleştirmiştir. Hizne Arslan, kızını ararken kardeşinin de öldüğünü öğrenmiştir. 'Kıyameti yaşadık. 10 yıl geçti, yaralar hiç kapanmadı. Devlet, ‘Cenaze elimizde değil’ dedi. Defalarca kan verdik ama hiçbir sonuç çıkmadı. Bir kemik parçası bile olsa versinler, bir mezarı olsun,' diyerek acısını dile getirmektedir.
Hizne Arslan, oğlunun cenazesini “dişinden teşhis ettiğini” belirtmektedir. 'Kızımın tabutu sanıp açtığım tabutta oğlum çıktı. Vücut bütünlüğü yoktu, onu dişinden tanıdım. Her kontrol noktasında tabut tekrar açıldı. O günleri unutmuyorum,' diyerek yaşadığı travmayı aktarmaktadır. Ayrıca aileler, bodrumlardaki enkazların dere kenarına dökülüp üzerlerine park yapılmasına da tepki göstermekte ve buranın çocuklarının mezarlığı olduğunu vurgulamaktadır.
Barış Çağrısı ve Beklentiler
On yıldır kayıplarının izini süren Hizne Arslan, barış çağrısında bulunmaktadır. 'Biz savaş istemedik. Benim ciğerim yandı, başka anneler yanmasın. Zindanlar açılsın, barış olsun. Anneler çocuklarına kavuşsun,' diyerek taleplerini dile getirmektedir. Aileler, yıllardır yanıtlanmayan soruların açığa çıkarılmasını, kayıp cenazelerin akıbetinin belirlenmesini ve sorumluların yargı önüne çıkarılmasını istemektedir. Bu süreç, Cizre'deki kayıpların ve onların ailelerinin yaşadığı acının hala taze olduğunu gösteriyor ve adalet talebinin ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor.